Ne yiyeceğimizi ne içeceğimizi şaşırdık. Paranoya geldi geçecek gibi de değil. Markette annesine yalvaran çocuklar: anne ne olur şu gofretten al bana diye. Gofret 50 Krş, anne niye almasın hem çikolatalı, hem sütlü karamelli, hem de besleyici?!? Bir de çok ucuz. Ya-HU nasıl imal edip bir de para kazanarak bu fiyata satabiliyorlar?!?
Anne: 5 tane alayım da oğlana her istediğinde veririm. Bir daha market, bakkalla uğraşmam. A bak ne güzel, bir de yeni besleyici MSG* varmış içinde. Vallahi şu bilim adamları ne mükemmel çalışıyorlar. Biz çocukluğumuzu yaşayamadık, bizim zamanımızda bir horozlu-elmalı şeker bir de biskuit vardı. Çikolata hayaldi.
*MSG: Monosodium glutamate (E 621). Kuru tahtayı bile çikolata gibi tatlandırma gücü!
Sistemde keşkelere yer yok ama dilerdim o eskisi gibi olsaydı bir çok şey. Domatesin kokusunu merdivenlerden hisseder, salondan mutfağa anne yine mi salatalık doğruyorsun diye bağırırdık. Şimdi tadımız da bozuldu, koku duygumuz da ve en başta da sağlığımız. Ben biliyorum tüm bunların sebebini; ilk defa ilkokulda tanıştığım o mis gibi çilek kokan küçük silgiler :-)
İş ciddiye bindi artık. Günümüzde toplumun geneli gerçekten ne yediğini bilmez halde. İnandığı şeyi yemiyor, yediği de belki istemediği, isteyemeyeceği bir şey. Tavuk olmuş kendi türü ile beslenen bir yaratık. Balıklar ağır metalli, mıknatıstan kaçar halde. En beğendiğiniz kasabın eti çürük bir organizma. Ya süt? Ah Pasteur ah, yattığın yerde inşallah rahatsındır, bak neler yaptılar senin ilimine. Neyse zaten süt her cinsin kendi yavrusu için. Ben bir aslanı ineğin memesine yapışmış süt içerken hiç görmedim. Gördüğüm an inanın koşa koşa gider diğer memeye de ben yapışırım, kana kana. Aslan da benim ağabeyim oluverir o an belki, kimbilir.
Eeeee peki ne yapacağız? Neye dikkat edeceğiz alışverişlerimizde?
İlk kural: Markettesiniz... Kutunun, kavanozun, şişenin, ambalajın daha doğrusu etiketi olan herşeyin içeriğini dikkatlice okuyun. Şayet etikette anlamadığınız bir içerik varsa o ürünü almayın!
İkinci kural: Mümkün olduğunca işlenmiş gıdalardan uzak durun. Gıdaların raf ömürlerini uzatan, çeşitli aromalarla iştah kabartan ve bir çok çocuk ölümlerine ve hastalıklara yol açan GIDA KATKI MADDELERİ günümüz işlenmiş gıdaların büyük bir çoğunluğunda kullanılmaktadır.
İncelemelerim sonucunda GIDA KATKI MADDELERİ Türkçe web kaynaklarında sanki biraz yanlı olarak listelendiğinden, aşağıdaki linkten İngilizce olarak hangilerinin ne hastalıklara yol açtığı ve ne gibi zararlar verdiğini okuyabilirsiniz:
Link: Food Additives-Gıda Katkı MaddeleriAnne: 5 tane alayım da oğlana her istediğinde veririm. Bir daha market, bakkalla uğraşmam. A bak ne güzel, bir de yeni besleyici MSG* varmış içinde. Vallahi şu bilim adamları ne mükemmel çalışıyorlar. Biz çocukluğumuzu yaşayamadık, bizim zamanımızda bir horozlu-elmalı şeker bir de biskuit vardı. Çikolata hayaldi.
*MSG: Monosodium glutamate (E 621). Kuru tahtayı bile çikolata gibi tatlandırma gücü!
Sistemde keşkelere yer yok ama dilerdim o eskisi gibi olsaydı bir çok şey. Domatesin kokusunu merdivenlerden hisseder, salondan mutfağa anne yine mi salatalık doğruyorsun diye bağırırdık. Şimdi tadımız da bozuldu, koku duygumuz da ve en başta da sağlığımız. Ben biliyorum tüm bunların sebebini; ilk defa ilkokulda tanıştığım o mis gibi çilek kokan küçük silgiler :-)
İş ciddiye bindi artık. Günümüzde toplumun geneli gerçekten ne yediğini bilmez halde. İnandığı şeyi yemiyor, yediği de belki istemediği, isteyemeyeceği bir şey. Tavuk olmuş kendi türü ile beslenen bir yaratık. Balıklar ağır metalli, mıknatıstan kaçar halde. En beğendiğiniz kasabın eti çürük bir organizma. Ya süt? Ah Pasteur ah, yattığın yerde inşallah rahatsındır, bak neler yaptılar senin ilimine. Neyse zaten süt her cinsin kendi yavrusu için. Ben bir aslanı ineğin memesine yapışmış süt içerken hiç görmedim. Gördüğüm an inanın koşa koşa gider diğer memeye de ben yapışırım, kana kana. Aslan da benim ağabeyim oluverir o an belki, kimbilir.
Eeeee peki ne yapacağız? Neye dikkat edeceğiz alışverişlerimizde?
İlk kural: Markettesiniz... Kutunun, kavanozun, şişenin, ambalajın daha doğrusu etiketi olan herşeyin içeriğini dikkatlice okuyun. Şayet etikette anlamadığınız bir içerik varsa o ürünü almayın!
İkinci kural: Mümkün olduğunca işlenmiş gıdalardan uzak durun. Gıdaların raf ömürlerini uzatan, çeşitli aromalarla iştah kabartan ve bir çok çocuk ölümlerine ve hastalıklara yol açan GIDA KATKI MADDELERİ günümüz işlenmiş gıdaların büyük bir çoğunluğunda kullanılmaktadır.
İncelemelerim sonucunda GIDA KATKI MADDELERİ Türkçe web kaynaklarında sanki biraz yanlı olarak listelendiğinden, aşağıdaki linkten İngilizce olarak hangilerinin ne hastalıklara yol açtığı ve ne gibi zararlar verdiğini okuyabilirsiniz:
Üçüncü Kural: Meyve-sebze-buğday çimi sularınızı evinizde hazırlayın. Gerektiği gibi ve zamanda temizlenmezse bakteri ve mikrop yuvası olan Cafe-Pub-Restaurant katı meyve sıkacak ve blender'ları, düşündüğünüzün tam tersine sizin hastalanmanıza, kötü hissetmenize sebebiyet verebilecektir. Evinizin misler gibi meyve-sebze-çim kokması inanın size çok iyi gelecektir.
Dördüncü Kural: Her gün Canlı Gıdalarla Beslenin! ( Bir Sonraki Konumuz)
Katkısız bir Dünya için...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder